Ana içeriğe atla

Yapılamayan bir konuşma!

25.06.06 tarihinde Diyarbekırda, Devrimci Demokratlar tarafından düzenlenen toplantıya belirlenen saatte, birazcık gecikmeli de olsa katıldım.
Toplantının başlamasından bir süre sonra daha önce hastanede yatan bir yakınımın vefat ettiği haberi üzerine toplantıyı terk etmek zorunda kaldım. Dolayısıyla toplantının devamında yaşananları, yapılan konuşmaları izleme ve dinleme imkânım olmadı. Oysa önemsediğim bir toplantıydı. Çünkü toplantıya vesile olan gelişmelerle ilgili görüşlerimi açıklama imkânı bulacağım gibi uzun yıllar görüşemediğim bazı dostlarla da hasret giderme imkânına kavuşmuş olacaktım. Ama olmadı. Bu nedenle toplantıda dile getirme fırsatı bulamadığım aşağıdaki konuşma metnini kurdinfo okuyucularına sunmak istedim.

““Değerli dostlar,

Hepinize yıllar sonra yeniden merhaba. Bunca yıl sonra sizinle yeniden buluştuğuma gerçekten sevindim. Bu anlamda benim için önemli ve keyifli bir an… Bu buluşmanın, güzel ve olumlu gelişmelere vesile olmasını diliyorum.

Yılların bizden birçok şey götürdüğü, dökülen ya da aklaşan saçlardan, yüzlerdeki kırışıklıklardan, ağır ve vakur duruşlardan belli oluyor. Zalim yılların bizden çok şey götürdüğü bir şeyden daha belli oluyor; oda geçmişi fazlasıyla anmamızdan… Kuşkusuz bundan daha doğal bir şey olamaz. Gençleşecek halimiz yok ya… Yaşlanmak kaçınılmaz bir realitedir. Önemli olan düşünsel, beyinsel anlamda genç kalmaktır.

Toplantıya vesile olan çağrı ve gündemleşen konuyla ilgili düşüncelerimi daha önce çeşitli vesilelerle yazılı veya sözlü olarak dile getirmiştim. Bu anlamda söyleyeceklerim daha önce söylediklerimden pek farklı olmayacak. Bu nedenle sizi mümkün olduğunca sıkmadan kısa kesmeye çalışacağım.

Yine toplantıya vesile olan çağrının yapılış biçimi ve içeriğiyle ilgili düşüncelerimi daha önce belirttiğim için burada bir daha o konuya da değinmeyeceğim. Zaten arkadaşlar susmayı yeğleyerek konuyu kapattılar. İyisi mi bende açmayayım.

Bu buluşma ve yeniden toparlanma çabaları bence oldukça gecikmiş beyhude girişimlerdir. Bıraktığımız günden bu yana nerdeyse bir ömür geçmiştir. Tabiri hoş görün ama “köprülerin altından çok sular geçti”. Yıllar bizde sadece fiziki veya biyolojik değişimlere neden olmadı, düşünsel, değişimlere de neden oldu. Sadece düşünsel de değil, yaşam tarzımızda, anlayışlarımızda duygularımızda kısacası çok yönlü değişimlere neden oldu. Hiç birimiz 30 yıl önceki insan değiliz. Düşüncelerimiz, duygularımız, heyecanlarımız değişti. Değişen sadece bunlar mı? Hayır, dünya şartları değişti, sistemler yıkıldı, politikalar değişti. Bu anlamda yapılan çağrı ve toparlanma çabaların muhtevasını ve amacını göz önünde tuttuğumuzda gerçekten çok gecikmiş birer girişim olarak görüyorum. Birilerinin haklı olarak sorduğu şu sorularla muhatap olmak durumunda kalıyoruz; “Günaydın, şimdiye kadar neredeydiniz? Bunca yıl ne yaptınız? Toprağa düşen çocuklarına ağlayan anaların çığlıkları yeri göğü inletirken, bu coğrafya siyasal, toplumsal alt üst oluşlara sahne olurken neredeydiniz? Sizce bu soruları soranların haklılık payları yok mudur? Sağduyu vardır diyor.
Ama sağduyu şunu da söyler; Her zaman ve her koşulda yapılacak bir şeyler vardır, olmalıdır. Yeter ki atacağımız adımların bunca yılın deneyim ve birikimine yaraşır, doğru adımlar olmasına dikkat edelim. Yeter ki sorunun adını doğru koyalım, doğru hedeflere yönelelim, duygu ve özlemlerimizden çok, akıl ve mantığın gereklerine uyalım. O zaman bunca gecikmeye rağmen telafi edecek çok şeyimiz olabilir.

Bu çerçevede olaya baktığımızda şunu rahatlıkla söyleye biliriz: Evet, çok büyük değişimlere rağmen henüz değişmeyen hala “ortak paydalarımız”, “ortak değerlerimiz” vardı. Nedir bu ortak payda ve değerler? Aslında bunlar hepimizin bildiği ve burada saymaya gerek görmediğim hayati değerlerdir. Ama şunun altını önemle çizmek gerekiyor; “ Kürt Ulusunun kendi kaderini özgürce belirleyebilme hakkını savunmak ” Hiç detaylara girmeden, kavram kargaşası yaratmadan kısaca, en önemli ortak paydamız budur, diyebiliriz. Sadece bizim mi? hayır, bu payda bütün Kürtlerin ortak paydasıdır. Bu eksende bir araya gelinebilir, örgütlene bilinir. Demek ki sorun, ulusal bir sorundur. Grupsal değildir. Sorun Kürt ve Kürdistan sorunudur. Dolayısıyla bunca yıl sonra ortaya çıkıp, artık tarihe mal olmuş örgütsel bir sorunu gündeme getireceğimize esas sorunu, yani Kürtlerin özgürlük sorununu ele alıp, akılcı ve mantıklı çözümler aramamız daha doğru olmaz mı? Bu perspektifte yoğunlaşıp reorganizasyonlar değil yepyeni oluşumlar, organizasyonlar vücuda getirmek için çaba sarf etmek daha akılcı olamaz mı? Bu soruların cevabını sağduyunuza bırakıyorum.

Tarih ve bilim bize, yeni yapılanmaları vücuda getirmenin eskimiş, yıpranmış ya da dağılmış yapılanmaları yeniden toparlamadan çok daha kolay ve akılcı olduğunu göstermiştir. Hele bizim şartlarımızda, üstelik bunca zaman sonra, mücadeleden çekilmiş, darmadağın olmuş bir yapılanmayı yeniden toparlamanın boşa zaman kaybı olacağını düşünüyorum. Bir dönemin en büyük siyasal güçlerinden olan Devrimci Demokrat hareket 12 Eylül Askeri darbesine karşı dönemin diğer birçok siyasal hareketi gibi en ufak bir varlık gösteremedi. Hareketin lider kadroları o muazzam kitleyi harekete geçirme becerisini göstermekten uzak kaldı ve daha kötüsü ortada bırakarak sağa sola kaçıştı. Böylece o muazzam potansiyel tüketildi. Artık o günahıyla, sevabıyla bir tarihtir.

Burada şunu vurgulama gereğini duyuyorum; Hareketin dağılmasında, bu güne gelinmesinde dönemin DDKD gençliğinin hiçbir sorumluluğu yoktur. O üzerine düşeni yapmıştır. Tarih onun şahididir.

Şimdi gelin toparlayalım diyorsunuz. Acaba toparlayacak bir şey kaldı mı? Diye sormaktan kendimi alamıyorum. Ya da, kaldıysa, toparlayacağımız o potansiyel nerede? Söyleyeyim; O potansiyelin en büyük bölümü PKK saflarına katıldı. Geri kalanın büyük bir bölümü de köşesine çekildi. Bir kısmı genç yaşta aramızdan ayrıldı veya ayırdılar. Onları saygıyla anarken ruhları şad olsun diyorum. Geri kalan küçük bir bölümü yani bizler şu veya bu şekilde bu güne geldik. İşte bu nedenle diyorum ki; Bu saatten sonra sorunun ismini doğru koymak lazım.

Artık sorun DDKD sorunu değildir. Olmamalıdır. Sorun D. Demokratları bir araya getirme sorunu değildir. Sorun; ulusal davanın yeniden ve doğru olarak örgütlenme sorunudur. Tıkanmış, çözüm getirmekten uzak, politikalar yerine çözüm getirici, akılcı politikalar üretme sorunudur.

“DDKD çalışmaları bir DDKD örgütü kurmayı amaçlamak yerine, kaba olarak bir siyasi projede anlaşa bilen DDKD'ileri benzer arayışlar içinde olan diğer Kuzey Kürdistanlı güçleri de kapsayan daha geniş perspektifli siyasal- örgütsel bir alternatife kanalize etmeyi amaçlamalıdır. Bu gerçekleşir veya gerçekleşmez, yaşanan sürecin amacı ve politikası böyle saptanmalıdır.” Sayın, Sait Aydoğmuş'un kürdinfo da yayınlanan, “Siyasi bir projeye kadrolar mı, yoksa kadrolara mı siyasi bir proje aranmalı?” Başlıklı son yazısından aktardığım bu paragrafta dile getirilen düşünceye tamamen katılıyorum. Doğrusu bu yazıyı okurken “aklın yolu birdir.” Demekten kendimi alamadım.

 Yeniden hizipleşme, bölünme, zamanı değil, toparlanma ve birleşme zamanıdır. Küçülme değil büyüme zamanıdır. Bu nedenle mevcut yapılanmaların (KUDÇG, HAK-PAR, PKE vd.) dışında fraksiyonel örgütlenmenin gerekli olduğuna inanmıyorum. Birçok arkadaşımız bu oluşumlarda büyük özverilerle zaten çalışmalarını sürdürüyorlar. Bize düşen; onları desteklemek, güçlerine güç katmak, daha ileri, doğru hedeflere yönelmelerine katkı sağlamaktır.

Ama yok her şeye karşın, Devrimci Demokratlar olarak siyasal projeler üretmek ve yaşama geçirilmek isteniyorsa varsın üretilsin, yaşama geçirilsin. Buna sözümüz yok. Yeter ki, söz konusu projelerin bütün yurtsever güçleri (Kuzey Kürdistanlı güçleri) kucaklamayı amaç edinmiş, “geniş perspektifli”, toparlayıcı projeler olmasına özen gösterilsin, yeniden hizipleşme ve bölünmelere yol açmasın. Bu tür girişimlerin başarıya ulaşma şansı yüksek olacağı gibi destekte görür. Tersine ulusal olmayan, lokal girişimlerin, ses getirmesi ve başarıya ulaşması mümkün değildir, diye düşünüyorum.

Ana hatlarıyla sizlerle paylaşmak istediğim düşüncelerim bunlar. Katılmaya bilir, doğru bulmaya bilirsiniz. Bunu için kimseye alınmam, gücenmem. Bu düşüncelere katılmayanlarınızın da gücenmeyeceğine inanıyorum. Demokrat olmanın gereği budur.

Bu anlayışla yapacağım aşağıdaki önerilerin dikkate alınması dileğiyle hepinizi selamlıyorum.
Önerilerim:

•  Geçmişten medet umma yerine yeni bir ruh, yeni bir anlayışla, yüzü geleceğe dönük, daha anlamlı daha toparlayıcı, bütün Kürtleri kapsayıcı politikalar ortaya konmalı.
•  Bu amaçla, farklı eğilimleri barındıran mevcut yapılanmalara omuz verilmeli, güçlendirilmeli. Buradaki güçlerin kaynaşmasına, birleşmesine öncülük edilmeli.
•  Geçmişe günahıyla sevabıyla sahip çıkılarak, sağlıklı bir değerlendirilmesi yapılmalı. Bu yapılırken yeni gerilim ve çekişmeler yaratmaktan çok geçmişten dersler alınmasına dikkat edilmeli.
•  Bütün yurtsever güçlerle ilişkiler kurulmalı ve eskinin benmerkezci, anlayışları terk edilmeli. Ulusal değerler ön plana çıkartılmalı.
•  PKK ile ilişkiler yeniden gözden geçirilmeli.
•  Demokratik, çok sesli politikalar geliştirilmeli. Açık, şeffaf, legal mücadele esas alınmalı.
•  Güney Kürdistan'daki kazanımların değeri bilinmeli ve bütün imkânlarla elde edilen kazanımların korunması, geliştirilmesi için destekleyici politikalar izlenmeli.
25. 06. 2006
Diyarbakır
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu – 4 / Nezîrê CIBO

Fransız İşgaline Karşı Kürt Direnişi ve Beyandur Olayı: Fransızlar Cezireye geldiklerinde Şamar Aşiret reisi Mişel Başo El Erba onları “memnuniyetle karşıladı”. Böylece Fransız desteğini alarak rakibi Tay aşireti ve Kürtlere karşı avantaj elde etti. Şamar liderinin kışkırtmasıyla Fransızlar, Kürtler üzerindeki baskılarını arttırdılar. Birçok Kürt aşiret reisini tutukladılar. Bunların birçoğunu Beyandur köyünde boğazlarına kadar toprağa gömdüler, sonra da aç köpekler saldırtarak hepsini öldürdüler. Suriye Komünist Partisi yayın organ Direseti İştiraki ’de 1985 yılında yayınlanan bir yazıda olayla ilgili şunlar yazılıyordu: “Fransızlar Beyandur köyünün tepesinde bir kışla kurmuşlardı ve Kürt ileri gelenlerini tutuklayıp onları canlı halde boğazlarına kadar toprağa diktiler. Osê isminde (Tilminar köyünden) birini öldürdükten sonra diğerlerini de bu şekilde toprağa dikip üzerlerine aç köpekler saldırtarak öldürttüler, diğer aşiret reisleri kaçtı, tutuklanan bazıları ise sürgün edild

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı - 1/ Nezirê CIBO

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı / Nezirê CIBO Nezîrê CIBO Kürt tarihi; istilacılara, yağmacı ve çapulculara karşı başkaldırılar tarihi olduğu kadar ihanetler ve iç çatışmalar tarihidir de. Kürt özgürlük hareketlerinde de bu ikili at başı gitmiştir. Başlayan her başkaldırı beraberinde ihanetin izlerini de taşımıştır. Büyük ozan Ahmedê Xanî’nin Mem û Zîn ‘indeki büyük aşk ile aşıkların peşini hiç bırakmayan o kötü adam Bekoewan gibi… Kuşkusuz  bu doğal bir diyalektiktir. Özgürlük-kölelik, aydınlık-karanlık, gerçekliğin iki yüzüdür. Biri olmadan öteki olmaz. Ancak onurlu ve insanca bir yaşam için aydınlığın karanlığa, özgürlüğün köleliğe baskın gelmesi de bir zorunluluktur. Kürt insanı bugüne kadar bütün uğraşlarına rağmen aydınlık yüzü görememiş ise, bunu engelleyen birçok nedenin başında bu iç çekişmeler, siyasi çatışmalar, aşiretler arası kavgalar, kan davaları ve ihanetler vardır. Tarihimizin bu dramatik olduğu kadar ders verici sayfaları ne yazık ki yeteri

Turabidin’den Baltık’a

Kürt Toplumunda Aşiretin Önemi