Akşamüzeriydi. Gün boyu süren yoğun iş temposundan daha çok, Diyarbakır'ın sinir bozucu kalabalığı ve çok yönlü kirliliğinin verdiği yorgunluktan kurtulmak için ne yapmalıyım diye düşünüyordum.
Telefonun titreşimiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Telefon eden arkadaşım, ‘ işin bittiyse şehir dışına çıkıp bir hava alalım' diyordu. Doğrusu bu teklif beni fazlasıyla memnun etti. Arabasına atladık ve şehirden çıktık.
Bulunduğumuz yer Silvan yolunun sol tarafında yüksekçe bir tepeydi. Diyarbakır'a kuş bakışı bakıyordu diye bilirim. Yorgun kara surların saklamaya çalıştığı o çirkin beton yığınları doğrusu buradan bir başka görünüyordu.
Güneş batmak üzereydi. Surlara teğet geçen ufuk kızıla boyanmıştı. Yavaş yavaş karanlığa gömülen kara surların hemen üstünde beliren o kızıl tablo, her zaman yaptığı gibi, bende nedensiz bir hüzün yarattı. O anı sonsuzlaştırmak isteğiyle acemi hareketlerle telefonun kamerasıyla bir iki çekim yaptım.
Yine telefonun titreşimiyle o hüzünlü tablodan bir an için ayrıldım. Telefon eden kadim dostum Erdem'di. O çok tanıdık ses tonundaki üzüntülü ifadeyi hemen fark ettim. Kısa bir merhabadan sonra, neredesin? Diye sordu. Biraz önceki hüzün perdesinden sıyrılmış bir edayla, ‘ Şu anda şehir dışında gün batımını seyrediyorum' Dedim.
Ses tonundaki üzüntülü ifade daha da belirgindi;
‘ Nezir sana çok kötü bir haberim var' Dedi. Ne oldu? Deme fırsatı vermeden devam etti;
‘Nedimi kaybettik'
Doğrusu, eğer çok yakından tanıdığım Erdem'in dışında biri olsaydı, inanmaz ve çok kötü bir şaka yapıyor diye tersleyebilirdim. Çünkü Nedim'den daha birkaç gün önce bir mail almıştım. Aynen şöyle yazıyordu:
Sevgili Nezir,
Su anda sagligim yerinde degil ama hic degilse tedavi altindayim. Genel durumum iyi.
Özcan kardesimden bilgi alabilirsin. Erdem'in de haberdar oldugunu saniyorum. Yoksda sen iletirsin haberi.
Baharda Diyarbekir'de görüsmek ëzere.
Selamlar
Nedim
Aynen böyle, Nedim kardeşim ‘sağlığım yerinde değil' ama ‘genel durum iyi… Baharda Diyarbekir de görüşmek üzere' diyordu. Bu nedenle pek önemsememiş ve espriyle karışık bir geçmiş olsun iletisi göndermiştim; ‘ Hastalık sana yakışmıyor be kardeşim, gel de karşılıklı birkaç kadeh rakı içelim bir şeyin kalmaz' gibisinden bir şeyler yazmıştım.
Ama telefonun öbür ucunda Erdem ‘Nedimi kaybettik diyordu' Çok iyi biliyordum ki, dostum bu tür şakalar yapmaz ve ne acı ki ‘ şaka yapma!' diyemedim. Sadece biraz önce gözlerimin kilitlendiği kızıl gün batımına döndüm, ama artık o alev renginin yerini zifiri bir karanlık almıştı.
Evet, bir güneş daha batmıştı. Nedimi kaybetmiştik .
Başta acılarını yüreğimde hissettiğim ailesi ve bütün sevenlerinin başı sağ olsun.
Olmadı be Nedim kardeşim, olmadı be… Yakışmadı be, sana hiç ama hiç yakışmadı. Sözünü tutmadın…
03. 03. 2007
Telefonun titreşimiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Telefon eden arkadaşım, ‘ işin bittiyse şehir dışına çıkıp bir hava alalım' diyordu. Doğrusu bu teklif beni fazlasıyla memnun etti. Arabasına atladık ve şehirden çıktık.
Bulunduğumuz yer Silvan yolunun sol tarafında yüksekçe bir tepeydi. Diyarbakır'a kuş bakışı bakıyordu diye bilirim. Yorgun kara surların saklamaya çalıştığı o çirkin beton yığınları doğrusu buradan bir başka görünüyordu.
Güneş batmak üzereydi. Surlara teğet geçen ufuk kızıla boyanmıştı. Yavaş yavaş karanlığa gömülen kara surların hemen üstünde beliren o kızıl tablo, her zaman yaptığı gibi, bende nedensiz bir hüzün yarattı. O anı sonsuzlaştırmak isteğiyle acemi hareketlerle telefonun kamerasıyla bir iki çekim yaptım.
Yine telefonun titreşimiyle o hüzünlü tablodan bir an için ayrıldım. Telefon eden kadim dostum Erdem'di. O çok tanıdık ses tonundaki üzüntülü ifadeyi hemen fark ettim. Kısa bir merhabadan sonra, neredesin? Diye sordu. Biraz önceki hüzün perdesinden sıyrılmış bir edayla, ‘ Şu anda şehir dışında gün batımını seyrediyorum' Dedim.
Ses tonundaki üzüntülü ifade daha da belirgindi;
‘ Nezir sana çok kötü bir haberim var' Dedi. Ne oldu? Deme fırsatı vermeden devam etti;
‘Nedimi kaybettik'
Doğrusu, eğer çok yakından tanıdığım Erdem'in dışında biri olsaydı, inanmaz ve çok kötü bir şaka yapıyor diye tersleyebilirdim. Çünkü Nedim'den daha birkaç gün önce bir mail almıştım. Aynen şöyle yazıyordu:
Sevgili Nezir,
Su anda sagligim yerinde degil ama hic degilse tedavi altindayim. Genel durumum iyi.
Özcan kardesimden bilgi alabilirsin. Erdem'in de haberdar oldugunu saniyorum. Yoksda sen iletirsin haberi.
Baharda Diyarbekir'de görüsmek ëzere.
Selamlar
Nedim
Aynen böyle, Nedim kardeşim ‘sağlığım yerinde değil' ama ‘genel durum iyi… Baharda Diyarbekir de görüşmek üzere' diyordu. Bu nedenle pek önemsememiş ve espriyle karışık bir geçmiş olsun iletisi göndermiştim; ‘ Hastalık sana yakışmıyor be kardeşim, gel de karşılıklı birkaç kadeh rakı içelim bir şeyin kalmaz' gibisinden bir şeyler yazmıştım.
Ama telefonun öbür ucunda Erdem ‘Nedimi kaybettik diyordu' Çok iyi biliyordum ki, dostum bu tür şakalar yapmaz ve ne acı ki ‘ şaka yapma!' diyemedim. Sadece biraz önce gözlerimin kilitlendiği kızıl gün batımına döndüm, ama artık o alev renginin yerini zifiri bir karanlık almıştı.
Evet, bir güneş daha batmıştı. Nedimi kaybetmiştik .
Başta acılarını yüreğimde hissettiğim ailesi ve bütün sevenlerinin başı sağ olsun.
Olmadı be Nedim kardeşim, olmadı be… Yakışmadı be, sana hiç ama hiç yakışmadı. Sözünü tutmadın…
03. 03. 2007
Yorumlar
Yorum Gönder