Ana içeriğe atla

“Elindeki çöpü yere atan bizden değildir” / Nezirê CİBO


         
Diyarbakır'ın gözde semtlerinden olan Dicle Kent Villaları mevkiinde bulunan Dicle Fırat Kolejine uğradığım ilk gün, o güne kadar gördüğüm emsallerinden oldukça farklı bir okul profiliyle karşılaştım.  Bu farklılıklardan eğitime bakış açısını çok net olarak özetlemesi bakımından dikkatimi en çok cezbeden şeyse okulun bahçe duvarında gözüme ilişen şu söz oldu; “Elindeki çöpü yere atan, yerdeki çöpün yanından geçen bizden değildir.” Doğrusu “Komşusu açken tok yatan bizden değildir,” “Irkını inkar eden bizden değildir” gibi sözler işitmişliğim olmuştu ama “Elindeki çöpü yere atan bizden değildir” sözünü daha önce işittiğimi hatırlamıyorum. Anlaşılacağı gibi çevre temizliğine verilen önem oldukça idealize edilmiş bir ifadeyle dile getirilmişti.

         O gün ve daha sonraki günlerde zaman zaman okul kurucusu hukukçu Sabahattin Korkmazla okul kampusunu turlarken, arada bir eğilip yerdeki çöp kırıntılarını çöp kutusuna atmasına, bahçedeki çiçek ve ağaçları adeta bir çocuğun başını okşar gibi yumuşak dokunuşlarla dokunmasına, kuruyan dal ve yaprakları itinayla ayıklamasına, temizliği aksatmamaları konusunda sık sık hizmetlileri uyarmasına şahit olunca, duvardaki yazı benim için daha bir anlam kazandı.

        Okul kampusu, 6 villadan oluşuyor. 4 villa, 1. ve 2.Kademeye, bir villa da Ronahî ismiyle okul öncesi öğrenime ayrılmış. Oldukça geniş oyun alanıyla, halı sahasıyla, yemekhanesiyle, Ahmedê Xanê Konferans Salonuyla, aktif olarak hizmet sunan reviriyle modern bir eğitim kompleksi... Öğrenimde Türkçenin yanında Kürtçeye de yer verilmiş, özellikle okul öncesi miniklere yönelik Kürtçe ve İngilizce öğretilmektedir.

         Dicle Fırat Koleji’nde gün, kapıda nöbetçi öğretmen ve idarecilerin yüzlerindeki içten gülümsemeyle söyledikleri “Roj Baş” ya da “Günaydınla” başlar. Sabah kapıda gösterilen bu sevgi yoğunluğu gün boyu devam eder. Hiç kuşku yok ki eğitim ve öğretim insan endekslidir ve bu anlamda her eğitim kurumu öğrenciyi ve insanı önemser, alaka gösterir. Ama Dicle Fırat’ta sabah servisten inen hemen her öğrenci veya veli, minik bedenin sırtındaki çantasından, çözülen ayakkabısının bağcığını bağlamaya kadar büyük bir sabır ve itinayla ilgi gösteren, idealist bir eğitim anlayışıyla karşı karşıya olduğunu hisseder. Aslında hukukçu olan okul kurucusu sıklıkla söylediği “Amacımız Kürtlerin Robert’i Olmaktır” derken bu farkı vurguluyordu.

        Her tarafı çiçek ve yer yer meyve ağaçlarıyla bezenmiş olan kampus şirin mi şirin bazı hayvan türlerinin misafir edildiği küçük hayvanat bahçesi, yine küçük de olsa coğrafyamıza özgü nar, ayva, ayçiçeği gibi değişik çiçek türü, sebze ve meyvenin ekildiği botanik bahçesiyle, bildiğimiz klasik, soğuk, beton duvarlarla çevrili okul binalarından oldukça farklı bir kampus. Doğrusu, gerek Ronahî ve gerekse de bilimi rehber edinmiş Dicle Fırat Kolejinin güçlü kadrosu ve uygulanan eğitim modeliyle ilgili söylenecek çok şey var ama bu yazının amacı başlığından da anlaşılacağı gibi okulun genç dimağlara aşılamaya çalıştığı çevre duyarlılığıdır. 

        Şehirlerin giderek bir beton deryasına dönüştüğü günümüz şartlarında yeşile ve çevre temizliğine karışı gösterilen bu duyarlılık insanı ziyadesiyle sevindirmektedir. Hele bu tür duyarlılıkların eğitim öğretim alanında olması daha bir sevin dirici ve umut vericidir. Şehirler geliştikçe, çok ciddi çevre sorunlarıyla da karşılaşırlar. Yaşadığımız kadim D. Bakır'ın Cadde ve sokaklarında şöyle kısa bir gezinti yaparsak şehrin bu ufak köşesinde gösterilen çevre duyarlılığının ne kadar anlamlı olduğu daha iyi anlaşılır.

         Mesela Diyarbakır'ın en işlek caddelerinden olan Ekinciler caddesine uğrayalım.  Tamamen bir beton yığınına dönüşen ve şehrin kalbi sayılan Ofis semtinde bulunan bu caddeye yolu düşen herkes; döner tezgahlarının, sigara satıcılarının, yüzlerce farklı seyyar satıcı ve dilencinin sebep olduğu modern kent yaşamına yakışmayan görüntülerle karşılaşır.

         Kuşkusuz sadece Diyarbakır'ın değil, Türkiye'nin hemen bütün büyük şehirlerinin kaldırım ve caddelerinin hali beş aşağı beş yukarı aynıdır. Belki mübalağa gibi görünebilir, belki bu satırlarda bazı Amed sevdalısı yazarların satır aralarındaki Amed'î görmeye bilirsiniz  ama “güzel” Amed sokak ve caddelerinin hali pek iç açıcı sayılmaz.

        Hiç kuşkusuz özellikle sanayinin geliştiği metropol kentlerde, kontrolsüz nüfus artışı ve buna bağlı çarpık kentleşmenin yarattığı çevre sorunları çok daha büyük boyutlardadır. Trafik keşmekeşliği, yeşil alanların tahrip edilmesi, su kaynaklarının kurutulması, termik santrallerin yaygınlaşması, birçok kuş ve hayvan türünün yok edilmesi ve tüm bunlara bağlı olarak gelişen doğa tahribatı insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. İnsanoğlunun bu duyarsızlığının devam etmesi yakın bir gelecekte gezegenimizin yaşanılmaz bir hal almasının kaçınılmaz olacağını artık bilim adamları tarafından dillendirilmektedir. 

         İşte bütün bu tahribat ve çevre kirliliğinin sadece Amed’in değil bütün Türkiye’nin hatta dünyanın sıkıntılı bir sorunu haline geldiği günümüzde “Elindeki çöpü yere atan bizden değildir” sözünü şiar edinen Dicle Fırat koleji gibi eğitim kurumlarının varlığı bütün dünya için bir umut ışığıdır demek her halde yanlış olmaz. Şehirlerdeki bu gayri çağdaş ve modern yaşam tarzına uymayan alışkanlıklar, davranışlar ancak bu tür eğitim öğretim kurumlarının çabalarıyla yok edilebilir, yeni nesillere doğa sevgisi, insan ve hayvan sevgisi aşılana bilir, temiz ve yaşanılabilir bir dünya bırakılabilir.

        Haydi çocuklar! Sloganımızı hep bir ağızdan haykıralım:

        “Elindeki çöpü yere atan bizden değildir!” Diyelim ve güzel yüzleriniz kadar temiz, aydınlık, insan ve doğa sevgisiyle dolu bir dünya için el ele verelim.

Nezirê CİBO (Eğitimci-Yazar)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu – 4 / Nezîrê CIBO

Fransız İşgaline Karşı Kürt Direnişi ve Beyandur Olayı: Fransızlar Cezireye geldiklerinde Şamar Aşiret reisi Mişel Başo El Erba onları “memnuniyetle karşıladı”. Böylece Fransız desteğini alarak rakibi Tay aşireti ve Kürtlere karşı avantaj elde etti. Şamar liderinin kışkırtmasıyla Fransızlar, Kürtler üzerindeki baskılarını arttırdılar. Birçok Kürt aşiret reisini tutukladılar. Bunların birçoğunu Beyandur köyünde boğazlarına kadar toprağa gömdüler, sonra da aç köpekler saldırtarak hepsini öldürdüler. Suriye Komünist Partisi yayın organ Direseti İştiraki ’de 1985 yılında yayınlanan bir yazıda olayla ilgili şunlar yazılıyordu: “Fransızlar Beyandur köyünün tepesinde bir kışla kurmuşlardı ve Kürt ileri gelenlerini tutuklayıp onları canlı halde boğazlarına kadar toprağa diktiler. Osê isminde (Tilminar köyünden) birini öldürdükten sonra diğerlerini de bu şekilde toprağa dikip üzerlerine aç köpekler saldırtarak öldürttüler, diğer aşiret reisleri kaçtı, tutuklanan bazıları ise sürgün edild

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı - 1/ Nezirê CIBO

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı / Nezirê CIBO Nezîrê CIBO Kürt tarihi; istilacılara, yağmacı ve çapulculara karşı başkaldırılar tarihi olduğu kadar ihanetler ve iç çatışmalar tarihidir de. Kürt özgürlük hareketlerinde de bu ikili at başı gitmiştir. Başlayan her başkaldırı beraberinde ihanetin izlerini de taşımıştır. Büyük ozan Ahmedê Xanî’nin Mem û Zîn ‘indeki büyük aşk ile aşıkların peşini hiç bırakmayan o kötü adam Bekoewan gibi… Kuşkusuz  bu doğal bir diyalektiktir. Özgürlük-kölelik, aydınlık-karanlık, gerçekliğin iki yüzüdür. Biri olmadan öteki olmaz. Ancak onurlu ve insanca bir yaşam için aydınlığın karanlığa, özgürlüğün köleliğe baskın gelmesi de bir zorunluluktur. Kürt insanı bugüne kadar bütün uğraşlarına rağmen aydınlık yüzü görememiş ise, bunu engelleyen birçok nedenin başında bu iç çekişmeler, siyasi çatışmalar, aşiretler arası kavgalar, kan davaları ve ihanetler vardır. Tarihimizin bu dramatik olduğu kadar ders verici sayfaları ne yazık ki yeteri

Turabidin’den Baltık’a

Kürt Toplumunda Aşiretin Önemi