TALÎ HAT BER WEŞANÊ. EV PiRTUK ÇÎROKA NiFŞÊ MiN E, NiFŞÊ 78a... Di DEMEK NÊZÎKDE...
Pirûk bi piranî Tirki ye. lê beşên Kürdî ji têde hene. Demek dirêj bû ku kiser dixebitim. Talî hat ber weşanê.
Kürt tarihi çatışma,
katliam ve sürgünlerle doludur. Kürt coğrafyasının zenginliği ve stratejik
konumu tarih boyunca istilacıların iştahını kabartmıştır. Bu nedenledir ki toprakları
hep hedef tahtası olmuş, istila ve işgallere maruz kalmıştır. Buna karşılık
Kürtler, topraklarına yapılan bu saldırılara karşı sürekli direnmişlerdir. Ne
var ki bugüne kadar istilacıları kovamadıkları gibi topraklarını, evlerini
barklarını terk etmek, yaban ellere göç etmek zorunda kalmış ya da zorla uzak
diyarlara sürgün edilmiş, evleri, köyleri yakılıp yakılmıştır.
Son yüz yılda Kuzey
Kürtleri, denile bilir ki her on yılda bir kitleler halinde sürgünlere,
katılmalara maruz kalmış ya da göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu acılı,
karanlık süreçleri yazmak ve yeni nesillere aktarmayı, bir görev saymak
gerektiğine inanıyorum. Bu anlamda yeterli çalışma yapıldığı kanısında değilim.
Kuşkusuz tüm olup bitenleri yazmak için kalemimin yetersiz kalacağının da
bilincindeyim. Yine de ufakta olsa bir katkı sağlaya bilirim diye yola çıktım.
Bu nedenle benim kuşağın yaşadığı 12 Eylül 1980 sonrası sürece ait bir kaç
portreyi ele aldık. Onların yaşadıklarından yola çıkarak, süreçle ilgili
okuyucuya bir fikir vermeye çalışacağız. Böylelikle günümüze az da olsa bir
ışık tuta bileceğimizi umuyorum.
12 Eylül (1980) Kenan Evren
liderliğinde gerçekleşen askeri darbe Türkiye tarihinin dönüm noktalarından
biridir. Sol, demokrat hareketin darmadağın edildiği, hatta denile bilir ki
Türkiye’de demokratik değerlerin bitirildiği bir süreçtir… Türk ve Kürt halkına
en çok da Kürtlere, anlatılmaz acıların çektirildiği, tahribatların
yaratıldığı, ayrılıkların oluşturulduğu, akıl almaz işkencelerin yapıldığı bir
sürecin başlangıcıdır. “Huzur ve güvenliği” sağlama, “Türk vatanının birlik ve
bütünlüğünü” koruma adına Kürt coğrafyasında inanılmaz cinayetlerin, suçların
işlendiği, Kürt milli hissiyatı boğmak, parçalamak için elden gelen hiçbir
şeyin esirgenmediği bu süreçle ilgili hatırı sayılır şey yazıldı, çizildi. Ancak,
hala yazılması gereken çok şeyin olduğuna inanıyorum. Özelikle askeri diktanın
zulmünden kurtulmak için soluğu Avrupa ülkelerinde alan binlerce mülteciyle
ilgili çok şey yazıldığı kanısında değilim. Birer mülteci olarak bu diyarlara
giden insanların çoğu daha sonra yerleştiler ve bir daha memleketlerine
dönmediler. Döndülerse de sadece birer misafir olarak döndüler. Çoğu 20’li
yaşlarda, birer genç olarak gittikleri diyarlarda kök saldılar. Evlendiler,
çoluk çocuğa karıştılar. Yerleştikleri devletlerden vatandaşlık hakkı aldılar.
Yıllar geçti. Yaşlandılar, saçları döküldü, ak pak oldu, yeni hayatlar
kurdular, yeni kimlikler edindiler. Ne var ki, gerçek anlamda ne Avrupalı, ne
Türk nede Kürt oldular. Kitapta,
sayıları binleri bulan bu “mültecilerin” sadece birkaçının yaşam macerasını
bulacaksınız. İkisi hariç, çoğu henüz hayatta. Kürtler yaşayan değerlerinin
kıymetini bildikleri kanısında değilim. Hayatta olan liderlerini, aydınlarını
çoğunlukla yerer, aşağılar, en ufak bir bahaneyle linçe kadar vardırırlar. Ancak
öldükten sonra, arkalarından ağıt yakmakta, övgüler yağdırmakta oldukça maharet
sahibidirler. Kitapta her biri dönemin Kürt gençlik hareketinin birer mütevazı
değeri olan söz konusu portreleri daha hayatta iken haklarında söylenmesi
gerekenleri söyleyeceğiz. Böylece o dönemin sosyal, siyasal, kültürel yaşam
tarzıyla ilgili çok şeyi öğrenme imkanı bulacağız. Gönül isterdi ki daha
fazlasını bu sayfalara konuk edelim ama dedim ya naçiz kalemim ancak bu
kadarına yetti.
Yorumlar
Yorum Gönder