Ana içeriğe atla

KEKÊ MEDENİ, BÊ TE TAMA BETLÎSÊ NEMA…

 

Belê, Kekê Medenî Avci jî konê xwe jinav kona barkır. Ezê pir berîya te bikim keko… Pir

 

Bi rastî ji bo min ti tama Betlîsê nema û liber çavên min reş bû.

 

Ev nivîsa li jêr di derheqa kek Medenî de beriya niha, hêj saxbû di sala 2014’ande hatibû nivîsandin û di pirtûka min ya bi navê “Mülteci Yaşamlar” de cî girtibû. Ezê hinekî bi were parve bikim.

 

Daha öncede dile getirmiştim; Dost ve arkadaşlarımın, yakınlarımın ardından yazmayı pek sevmem. İnsanlar hayattayken birbirine değer vermeli. Öldükten sonra ah vahların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Ölünün ardından yazılanlar, söylenen sözler bana hep günah çıkartma izlenimi verir. Yanlış doğru bilmem ama oldum olası bu tür söylem ve yazılanlara böyle yaklaştım. Bu nedenle değer verdiğim dost ve yakınlarım daha sağken haklarında söylenmesi gereken bir şeyler varsa (ki her zaman söylenecek bir şeyler vardır) yazmaya gayret ederim. Nitekim, “Mülteci Yaşamlar” İsimli çalışmamam bu muhtevada bir çalışmadır. Henüz hayatta olan birçok dostum ile ilgili söylenmesi gerekenleri yazdım. İşte o kitapta can dostum Medeniyle ilgili yazıdan kısa bir bölümü buraya aktarıyorum.

                            

 

“Genellikle çok konuşan insan sıkıcı olur. Ya da ben öyle görüyorum. Hele sadece kendi konuşup, dinleyicisinin konuşmasına izin vermeyen tipler var ki dostlardan uzak… Bu tip insanların cemaatinde senin sadece dinleme hakkın vardır (… )

 

Bir kısım insan daha var ki, aynı şekilde konuşkan ama konuştukça dinleyesin gelir. Hani “ağzından bal damlar” derler ya… İşte Medeni Avcı, bu ikinci gruba girer. Konuşkan ama sıkılmadan, can kulağıyla dinlediğim, ender kişilerdendir.

 

Medeni, 78 kuşağından, Kürt gençlik hareketinin önde gelen kadrolarındandı. Bitlis’in tanınmış ailelerinden, aynı zamanda çok sevilen, renkli simalarındandır. Kürt tarihinde, o güne kadar kurulan en büyük gençlik örgütü olan DDKD’nin kurucu ve yöneticiliğini yaptı. Derneğin bağlı olduğu TKDP-KİP hareketinin Bitlis yöresindeki en etkin ve faal kadrolarından biriydi. O sıralar yörede yapılan etkinlik ve mitinglerin baş organizatörüydü.

 

1979 yılında aralarında onun da içinde bulunduğu, bir grup arkadaşla birlikte hareketten ayrıldık. Aslında ayrılığımız öyle organize, ideolojik temelleri olan bir ayrılık değildi. Hatta kendisi, hareketin eksik ve tıkanıklarını sürekli dile getirmesi nedeniyle, daha önce parti tarafından ihraç edilmişti. Dünya’ya benzer gözlüklerle bakıyorduk diye bilirim. Nitekim ayrılıklardan sonra herhangi bir birliktelik sağlanamadı ve her birimiz bir yana savrulduk. Ardında vahşi 12 Eylül Darbesi geldi. Kimimiz yakalandı. Kimimiz yurt dışına kaçtı. Kimi köşesine çekildi. Yıllarca birbirimizi göremez olduk. İrtibatımız kesildi.

 

Medeni, 12 Eylül sonrası yakalanır ve Elazığ’a götürülür.  Orada 7 ay kadar tutuklu kalır ve serbest bırakılır. Ancak daha sonra başlayan DDKD/KİP davası nedeniyle tekrar aranır. Artık Bitlis’te barınma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle İstanbul’a gider. Orada Necmettin Büyükkaya ile görüşür. Necmettin o bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle bir şeyler yapmak istiyor. Bir yol haritası çizme, yeni bir örgütlenme çabası içindedir. O da bu çabasına destek verir. Mevcut siyasilerin içinde ona umut verici gelen odur. Bu amaçla Diyarbakır-Nusaybin üzerinden Binxet’e(Suriye Kürdistanı), Serêkanîyê’ye, oradan Şam’a giderler. Şam’da bir yıl kadar kalır. Daha sonra Necmettin Türkiye’ye geçer ve yakalanır. Ardında Medeni ’de kaçak yollarla sınırı geçer ve Türkiye’ye gelir. Necmettin’e çok üzülmektedir. Bazı hatırı sayılır kişileri araya sokarak onu cezaevinden bir şekilde kurtarmak için çaba sarf eder. Ne var ki çabaları sonuç vermez ve Necmettin 1984 Yılında Diyarbakır 5No’lu Cezaevinde devlet güçleri tarafından yapılan ağır işkenceler sonucu öldürülür (.,.) Böylece çalışmaları da kesintiye uğradı ve daha sonra yeni bir çalışma girişimi de olmadı.

O günden bugüne Bitlis’te, tabir uygunsa işinde gücünde, sessiz sakin bir hayat sürdürmekte. Ama Medeni’nin sosyal yaşamı öyle sessiz sakin değil. Onun dost meclisi ve muhabbeti hiç eksik olmaz.  Dostluğu kadar cömertliğinin de sınırı yoktur. Dostları için yapmayacağı fedakârlık yoktu.      

 

İmkânı olduğu halde Avrupa’ya gitmedi. Memlekette kalıpta “irtibatı” kesmeyen, insani ilişkilerimizin devam ettiği nadir dostlardan… Ara ara görüşürdük. Her nedense 2000’li yıllarda görüşmez olduk. Kısa bir süre için irtibatımız kesildi.

 

2014’ün Haziran başlarıydı. Telefonum çaldı. Bende kayıtlı olmayan bir numaraydı. Açar açmaz, “birayê nezir welleh ne wek te ye lo…” görüşmeyeli birkaç yıl olmuştu. Ama o içten, kendinden emin, dost sesi tanımamak mümkün değildi? “Vay kekê Medeni ehlen ve sehlen diye karşılık verdim” Bu sefer Türkçe olarak “İyi iyi sesimi unutmamışsın” Dedi. Böylece bir süredir kesilen irtibatımızı sağlayan yine o oldu.  Biraz karşılıklı serzeniş ve hal hatır faslından sonra “Nezir, Erdem ve Sabahattin’i de aradım, biz bir sempozyum düzenliyoruz; Uluslararası Bitlis Sempozyumu” siz de davetlisiniz. Mutlaka gelin”

 

Doğrusunu söylemek gerekirse, sempozyuma katılmaktan daha çok onunla bir araya gelmek, doyumsuz sohbetini dinlemek ve o sıcak dostluğuna yeniden mahzar olma fırsatını bulacağımdan dolayı çok sevindim.”

 

Ertesi gün sözünü ettiği dostlara atlayıp Bitlis’e gittik.  Üç gün süren sempozyum boyunca orada kaldık. Bu süre zarfında Medeni’nin o doyumsuz sohbet ve muhabbetine olan özlemimizi bir nebze olsun giderdik.  

 

Bir ara rahatsızlığı nedeniyle yatırıldığı Dicle Tıp Fakültesinde birkaç kez ziyaretine gittim. Ondan sonra sık sık yaptığım telefon görüşmeleri hariç bu son görüşmemiz oldu.

 

Öteden beri rahatsızdı. Ama mizacı gereği hastalığı pek önemsemezdi. Tabir uygunsa, hastalığı tiye alırdı. Ve kendine pek bakmıyordu. Hep şöyle derdi; “Mirin bê minnete, hema kengî hat bila were. Ne xem e” Diğer bir ifadeyle “Ölüm ne zaman ve nasıl gelirse gelsin. Dert değil” Derdi.

 

Onun dert ettiği tek şey, memleket ve ülke sorunlarıydı. Hastalığını en ağır seyrettiği anlarda bile kafası hep bu sorunlarla meşguldü.

 

Ha! birde rakısı vardı. Olmazsa olmazıydı. Hiçbir dostunu yolda bırakmadığı gibi onu da bırakmadı…

 

Çok acele ettin be Medeni kardeşim… Seni çok ama çok özleyeceğim.  Can dostum…

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu – 4 / Nezîrê CIBO

Fransız İşgaline Karşı Kürt Direnişi ve Beyandur Olayı: Fransızlar Cezireye geldiklerinde Şamar Aşiret reisi Mişel Başo El Erba onları “memnuniyetle karşıladı”. Böylece Fransız desteğini alarak rakibi Tay aşireti ve Kürtlere karşı avantaj elde etti. Şamar liderinin kışkırtmasıyla Fransızlar, Kürtler üzerindeki baskılarını arttırdılar. Birçok Kürt aşiret reisini tutukladılar. Bunların birçoğunu Beyandur köyünde boğazlarına kadar toprağa gömdüler, sonra da aç köpekler saldırtarak hepsini öldürdüler. Suriye Komünist Partisi yayın organ Direseti İştiraki ’de 1985 yılında yayınlanan bir yazıda olayla ilgili şunlar yazılıyordu: “Fransızlar Beyandur köyünün tepesinde bir kışla kurmuşlardı ve Kürt ileri gelenlerini tutuklayıp onları canlı halde boğazlarına kadar toprağa diktiler. Osê isminde (Tilminar köyünden) birini öldürdükten sonra diğerlerini de bu şekilde toprağa dikip üzerlerine aç köpekler saldırtarak öldürttüler, diğer aşiret reisleri kaçtı, tutuklanan bazıları ise sürgün edild

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı - 1/ Nezirê CIBO

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı / Nezirê CIBO Nezîrê CIBO Kürt tarihi; istilacılara, yağmacı ve çapulculara karşı başkaldırılar tarihi olduğu kadar ihanetler ve iç çatışmalar tarihidir de. Kürt özgürlük hareketlerinde de bu ikili at başı gitmiştir. Başlayan her başkaldırı beraberinde ihanetin izlerini de taşımıştır. Büyük ozan Ahmedê Xanî’nin Mem û Zîn ‘indeki büyük aşk ile aşıkların peşini hiç bırakmayan o kötü adam Bekoewan gibi… Kuşkusuz  bu doğal bir diyalektiktir. Özgürlük-kölelik, aydınlık-karanlık, gerçekliğin iki yüzüdür. Biri olmadan öteki olmaz. Ancak onurlu ve insanca bir yaşam için aydınlığın karanlığa, özgürlüğün köleliğe baskın gelmesi de bir zorunluluktur. Kürt insanı bugüne kadar bütün uğraşlarına rağmen aydınlık yüzü görememiş ise, bunu engelleyen birçok nedenin başında bu iç çekişmeler, siyasi çatışmalar, aşiretler arası kavgalar, kan davaları ve ihanetler vardır. Tarihimizin bu dramatik olduğu kadar ders verici sayfaları ne yazık ki yeteri

Turabidin’den Baltık’a

Kürt Toplumunda Aşiretin Önemi