Ana içeriğe atla

ARKADAŞLARI NECMETTİN BÜYÜKKAYA’YI ANLATIYOR-3 / Nezirê Cibo

 

Dr. İsfendiyar Eyyuboğlu Necmettin’in Anma Toplantısında

Şahadetinin 25ci yılında, Neco’nun Siverek’teki mezarına gidilecekti. 24 Ocak 2009 Sabahı ben, Av. Erdem Gencan ve Av. Hasan Dağtekin yola koyulduk. Siverek’e varmak üzereyken Erdem’in telefonu çaldı. Arayan Dr. İsfendiyar Eyyuboğluydu; “Karacadağda kar yağışı var arabayı dikkatli sürün diyordu” Erdem, “Karacadağı geçtik, Siverek’e varmak üzereyiz” dedi. Oda “şu anda Karacadağ zirvesine ulaştım. Merasimde görüşmek üzere” diyerek telefonu kapattı

Şahadetinin 25ci yılında, Neco’nun Siverek’teki mezarına gidilecekti. 24 Ocak 2009 Sabahı ben, Av. Erdem Gencan ve Av. Hasan Dağtekin yola koyulduk. Siverek’e varmak üzereyken Erdem’in telefonu çaldı. Arayan Dr. İsfendiyar Eyyuboğluydu; “Karacadağda kar yağışı var arabayı dikkatli sürün diyordu” Erdem, “Karacadağı geçtik, Siverek’e varmak üzereyiz” dedi. Oda “şu anda Karacadağ zirvesine ulaştım. Merasimde görüşmek üzere” diyerek telefonu kapattı.

İsfendiyar’ın gönlü can yoldaşını anma gününde yalnız bırakmaya varamamış, Ankara’dan uçağa atlayıp gelmişti.

Siverek asli mezarlığı tıklım tıklımdı. Herkes oradaydı, bütün arkadaşları ve sevenleri… Bizde yıllarca görüşemediğimiz birçok arkadaşı bu vesileyle gördük. Törenden sonra, Siverek dışından gelen çok sayıda misafire Siverek’in lokanta olarak restore edilen tarihi mekânlarından “Paşa Konağı”nda yemek verildi. Yemekten sonra bu sefer Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesinin Tiyatro salonunda düzenlenen Necmettin’i anma toplantısına yetişmek için yola koyulduk.

Salon yetersiz kalmıştı. Katılımcıların büyük kısmı ayaktaydı. Büyük bir kısmı da dışarıdaydı. Diye bilirim ki son dönemlerde DTP dışındaki Kürt siyasilerinin düzenlediği en kalabalık etkinlikti.
Protokole ayrılan sıralarda İsfendiyar’ı aradım ama bulamadım. Bir ara resim çekmek için kalabalık arasından zorlukla sıyrılarak arka sıralara ulaştım. İsfendiyar’ı burada ayakta konuşmacıları dinlerken buldum. “Neden buradasın” dedim “iyiyim” dedi.

Toplantıda çok kişi konuştu. Çoğu eski arkadaşlarıydı. Onu anlatıyorlardı. Doğrusu pek dinleyemedim. Ses kayıt cihazımın yanımda olmamasına hayıflandım. Ama İsfendiyar’ı dinledim. Kimseyi sıkmadan, kısa bir konuşma yaptı. Zorlukla konuşuyordu. Boğazı düğümleniyordu. “Necmettin’i özlüyorum” diyordu. O kısacık konuşmasında yeterince anlatamadığı Necmettin’i hazırladığı günlükte anlatmış.

Günlük, aşağıya aktardığımız “Anan öle ölüm” başlıklı bölümle bitiyor. O kadar içli ve duygulu bir dille anlatmış ki yazının sonuna bırakmaya gönlümüz razı olamadı ve İsfendiyar’ın affına sığınarak bu bölümü başa aldık. Bunun dışında herhangi bir değişiklik yapmadan, İsfendiyarın yazdıklarını olduğu gibi aktarıyoruz;

Anan öle ölüm…
                                       Necmettin Büyükkaya

Haklısınız.

Lafı dolandırıyoruz, yoksa ağlamak, bağıra bağıra ağlamak geliyor içimizden. Hiç hesap yapmaksızın, gözyaşları yuvarlanırken göz pınarlarından ağlamak, ağlamak, ana avrat küfretmek, çaresizliğin kavrulmuşluğuyla hem ağlayıp hem küfretmek geliyor içimizden…

…Ey okuyucu!

Necmettin Büyükkaya’yı tanır mısın?

Fidan boylu Kürt devrimcisini; Ahmet Arif’in dizelerinin arasından çıkıp gelmişe benzeyen Siverekli yiğidi tanır mısınız? Tanıyanlarınız varsa eğer siz de, bizcileyin ağlamakta mısınız? Ana avrat soy sop sülale dümdüz gitmekte misiniz burjuvaziye, emperyaliste, faşiste? Sözün en şiir yüklüsü bile olsa ‘kelam’ın bittiği yer vardır. Karakuşun kanadından haber geldiğinde, ‘Duydun mu Hayrullahoğlu’nu öldürdü polis?’ dediklerinde söze susmak düşer. Bu da öyle işte… Necmettin Büyükkaya’yı boğdular, öldürdüler. Bükülmeyen boynunu mor damarlı, kıllı küt parmakları ile sıkıp boğdular. Necmettin öldü. Bizim kirve de düştü savaş alanında. Kara ölüm bu kez de geldi bizim kirveyi buldu. Bize de sulu gözlerle ‘ağıt’ yazmak mı kaldı?
Al işte sana, Necmettin’den bir deyiş; Anan öle ölüm!..

He ya kirvem! Tam da dediğin gibi, sen öleceğine ölümün anası öleydi… İşe bak tuttun sen öldün he mi?’(1)
(1)Aydın Engin. Türkiye Postası 10 Şubat 1984 24.Sayı. Kısaltılarak-tarafımdan- alınmıştır
Vahşetin dayanılmaz ağırlığı altında, ölümün kıyısında, cesur delikanlılığıyla karşıdan ölüme meydan okuyarak, tahliyesini hesaplayıp bitirilmemiş işlerini planlarken, tavizsiz yaşacağız diye umut ederken ve gözlerinin içi gülerek yaşama sarılmışken; apansız öldürülüşüne tanık oldum! Yarım kalan işlerini anlatmak isterim. Kısa süren hayatının yoğun yaşanmışlığını övmek isterim.

Necmettin Siverek, Aşağı Karahan köyünde yaşamış yoksul bir Kürt ailesinin çocuğu. 1943 yılında doğmuş. Anne ve baba tarafından Zaza kökenli. Yoksul Kürt köylerinde o dönem erkek çocukların dahi okula gönderilebilme oranları çok düşük. Köy imamının Necmettin’i fark edişi O’nun yazgısını değiştirmiş. Necmettin’in zekâ ışıltılarını fark etmiş. Babasını, ‘çocuğu mutlaka şehre gönder ve okut’, diyerek yönlendirmiş. Babası da bu yönlendirmeyle şartlarını zorlamış bulabileceği en makul çözümü aramış. Necmettin’i Siverek’teki dayısının yanına yerleştirmiş. İlk ve orta öğrenimi başarılı geçmiş. Bitirmiş. Ancak o dönemde Siverek’te lise olmadığı için yeni bir olanaksızlıkla da yüz yüze kalmış. Bu kez şartları zorlama hayatta yeni adımlar atma kararı Necmettin’e kalmış. Liseye devam etmeye karar vererek Siverek’ten ayrılmış. Önce Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesine başlamış.Barınma sorununu okulun pansiyonunda kalarak çözmüş.Ancak pansiyona belli bir

ücret ödemesi gerekiyormuş ve bu kez maddi sorunlar yapışmış yakasına.Hem çalışırım hem okurum bu sorunu da hallederim diye düşünmüş yılmadan. Diyarbakır’da okul bulmuş ama çalışacak iş yok. Sadece okul yetmeyince çalışabilerek okuyabileceği Adana’ya göçmüş daha o yaşta diğer işsiz Kürtler gibi. Adana’da eczanede çıraklık, Çukurova’da pamuk işçiliği Güney sanayi bez fabrikasında gece vardiyasında işçilik gibi değişik işlerde kazanmış yaşamını. Arta kalan zamanlarda da okul. Sıra üniversiteye gelince bu kez Adana yetmez olmuş, ver elini İstanbul. İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesine 1965–66 öğrenim yılında girmiş. İstanbul’da o dönemin öğrenci gençlik ve siyasi hareketlerine aktif olarak katılmış.

1966 yılında Türkiye İşçi partisine üye oluyor.1967 yılında da FKF’ye bağlı İstanbul Hukuklular Fikir Kulübüne.1969 yılında da Hikmet Bozcalı ve Mehmet Can ile birlikte İstanbul Devrimci Doğu Kültür Ocağı kurucu komitesini oluşturuyor. DDKO’nun kuruluşu tamamlandıktan sonra da 1969–70 yıllarında İstanbul DDKO başkanlığını yürütüyor. Bu yıllardaki tüm önemli öğrenci ve işçi-köylü eylemlerine katılıyor. Amerikan 6.filo protesto eylemlerinde Necmettin ön sıralarda.1968–69 yıllarındaki üniversite işgallerinde, işgal konseyi üyeliğinde. Alibeyköy demir döküm, Sungurlar kazan ve Gamak motor fabrikaları grev ve işgallerinde işçileri destekleyen gençler arasında.16 Haziran işçi yürüyüşüne Sağmalcılar-Topkapı bölgesinden katılıyor.16 Ekim 1970 te son sınıf öğrencisi iken yargılandığı bir davadan mahkûmiyet alıyor. Aranmaya başlaması ve siyasi çalışmaları nedeniyle son sınıfta birkaç dersi varken ayrılıyor ve fakülteye bir daha da geri dönmüyor. Bir süre İstanbul’da saklanıyor. Çember daralınca yurtdışına çıkmak zorunda kalıyor.

1971 Haziranında Irak’a geçiyor.1972 başlarına kadar Irak’ta kalıyor. Dr.Şıvan,Brusk ve Çeko’nun kurşuna dizilmeleri ile Irak’ta tehlike yayılıyor.Tehlikenin kendilerine bulaşabileceği endişesiyle bir grup arkadaşıyla beraber Suriye’ye geçiyor. Kaçak geçiyorlar ve Suriye Kürdistan’ın da o dönemler hava gergin bu nedenle hoş karşılanmıyorlar. Kısa bir süre sonra yakalanıyor. Ancak Kürt şair Kadri Can ve diğer ilerici Kürt aydınlarının referans ve desteğiyle bırakılıyor, bir süreliğine Suriye’ye yerleşiyor. 1930’larda Türkiye’den Suriye’ye iltica etmiş olan aile dostları Ekrem Cemil Paşalarda kalıyor.1972 sonbaharında da İsveç’e iltica ediyor.1974 yılına kadar İsveç’te kalıyor. O dönem orada bulunan Irak Kürtleriyle yoğun ilişkileri oluyor. Kurulan bu ilişkiler daha sonraki tüm politik yaşamına yön veriyor.1974 yılında çıkan af sonrasında 1975 Şubatında Türkiye’ye dönüyor. Aradan geçen dört yıllık nişanlılıktan sonra 21 Mart 1975 de Cemile ile evleniyor.1976 Şubatında Serdil doğuyor.1980 de ikinci kızı Eliya.

Hemen o dönemde eski arkadaşlarıyla birlikte T-KDP (Türkiye’de Kürdistan Demokrat Parti) kuruyorlar.1977 Nisanında yollar ayrılıncaya kadar da yönetici olarak bu hareket içinde politik çalışmalarına devam ediyor. Sonraki dönemde eski ilişkilerini güçlendirerek dikkatini ve çalışma yoğunluğunu Irak Kürdistan’ına kaydırıyor. Dört parçada (Türkiye, Irak, Suriye ve İran Kürt bölgeleri kastediliyor) tek örgüt gerektiğini düşünüyor. Henüz devrimci bir örgütün kurulamadığını savunmasına(1) rağmen bir taraftan ‘bir cephe görünümdeki’ Yekiti Niştimani Kürdistan(Kürdistan Yurtsever Birliği) ile ilişki kuruyor. Diğer taraftan da hedeflediği ve henüz oluşmamış olan devrimci örgütün çekirdek kadrosunu oluşturuyor.

1982 14 Nisanda KİP(Kürdistan İşçi Partisi) operasyonu nedeniyle Diyarbakır’da yakalanıyor. 7.Kolordu Sıkıyönetim mahkemesinde aynı davadan yargılanıyor. Yargılanması devam ederken tutuklu bulunduğu Diyarbakır 5 nolu askeri cezaevinde 1984yılı 23 ocak’ında yapılan işkence sonrası kaldırıldığı askeri hastanede gece yarısından sonra gün 24 ocak sabahına varmadan saat 02.00 civarında yaşamını yitiriyor.
(1)Kürdistan işçi sınıfı, daha kendi bağımsız devrimci öz örgütünü yaratamadı.

26.8.1981 tarihli mektubundan. Necmettin Büyükkaya. Kalemimden sayfalar, isimli kitaptan syf.117

Yakalanış

12 Eylül askeri darbesi, hazırladığı planı adım adım uyguluyor.79 yılından beri yönelttiği saldırıları toplumun ve devrimci hareketin her kesimine yayarak, tırmanışını sürdürüyor. İlerici devrimci güçler için çember daralıyor. Yenilen darbelere rağmen birçok kesim geri çekilme içinde olsa bile tutunduğu mevzileri koruma ve bir direniş örgütleme çabasında.

Necmettin 12 Eylülün sonrasını 28.12.1980 tarihinde, arkadaşına yolladığı mektubunda değerlendiriyor;
“Kürdistan Halk Kurtuluş Hareketi de (KHKH) büyük bir darbe yemiş oldu. Kadro olabilecek birçok unsur yok oldu. Ölümden kurtulan binlercesi işkence altında ve zindanlarda çürütüldü, çürüyor… Bizim durumumuzda fazla bir değişiklik olmadı. Bazı arkadaşlarımız, önceki yurtsever-demokratik-legal çalışmalarından (sendika, Töb-Der, Tüm-Der vs.de) yakalandılar. Şimdiye kadar taviz verip çözülen olmadı. Bir kısım arkadaşımız ise aranıyor.

Direnme gücünü, her ne şekilde kendisinde görenler o şekilde direnmelidir. Daha ön hazırlıklarını yeter derecede tamamlamamış olan… Direnişi örgütlemek için daha yapacağı çok şeyi olan bizler ise, var gücümüzle hazırlıklarımızı tamamlamağa çalışacağız ve çalışıyoruz… Kısaca durumumuz ve görüşümüz böyle. Son çareye kadar, ülkemizde halkımız içinde kalarak (bu mektup Diyarbakır’dan yazılıyor.)devrimci görevlerimizi yerine getirmeye ve hazırlıklarımızı yapmaya karar aldık. O kararı uyguluyoruz.”(1)
Ancak giderek, yeni direniş örgütlemek bir yana, tutunulan dallar birer birer azalıyor. Saldırlar tırmanıyor.1981’de planlı operasyonlar yaygınlaşıyor. Önceden yapılmış hazırlıklarla çıkarılan örgüt şemaları ve isimlerle sürek avları başlatılıyor. Korku ve ihanet içeriden vuruyor.

Necmettin umutlarını yitirmeksizin ve yürüdüğü ideolojik ve politik hattan taviz vermeksizin 1.1.1982 de kaleme aldığı düşüncelerinde bir kez daha görevlerini tanımlıyor;

“KHKK”ni ortak yönetici bir organa kavuşturup, birliğini sağlamak tarihi sorumluluk ve görevi bugünkü koşullarda Kürdistan sosyalistlerinindir. Kürdistan’da izlenen gelişim birleşme yönündedir. Bu süreci var gücümüzle hızlandırmak gerekir’.(2)

Ancak artık Diyarbakır’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Belli dönemlerde kısa süreler için gelebilmektedir. Verilmiş randevularına giderek, eşi ve çocukları ile de hasret gidererek hemen ayrılmaktadır.
Nisan’ın 11’inde telefon ediyor. Cemile ile görüşüyor;

—Biz telefonla konuştuk. Nerede olduğunu bilmiyordum. Öğrenmekte istemiyordum. Yakalanırsam işkencede söylemeyeyim diye aldığım en güvenilir önlem buydu. Geleyim mi gelmeyeyim mi diye sordu. Ben KİP operasyonu başladığını bilmiyorum.
—KİP operasyonu Nisan başında başlamıştı değil mi?
—Evet. Gerçi onlarla ilişkisini koparmıştı ama bilsem mutlaka gelme diye uyarırım. Avukat Hacının-Hacı Akyol- haberi varmış operasyondan. Ben ona Necmettin’in geleceğinden bahsetmedim, güvenlik nedeniyle, o da bana, konu açılmayınca, operasyondan söz etmemiş.(3)

Necmettin yurtdışında. Antakya’dan Türkiye’ye giriyor.13 Nisan’da Diyarbakır’a geliyor. Caddelerini zapt edip meydanlarına aktıkları bu şehirde artık sadece sokak aralarının ıssızlığı ve gecenin karanlıkları tekindir. Yenişehir de, Hayat 4 apartmanındaki evine, gizlice gece saat 24.00 de geliyor. Ertesi gün gidecek. Temkinli davranıyor. Evdeki önlemleri de daha önceden almış. Mutfak dolabının arkasına, bir tehlike anında saklanabileceği özel bir bölme yaptırmış.

—Gece 12 de geldi. Ertesi gün gidecek, İstanbul’a. Ertesi gün öğleye doğru annesi babası geldi. Görmeye. Onlar geldiği için kaldı. Akşam saat sekizde kapı çalındı. O saatte polis gelmez, kapıcıdır diye hiç kapı gözetleme deliğinden bakmak aklıma gelmedi. Ben çöp falandır diye açtım. Oysa evin içinde mutfakta gizli bölme var, oraya saklanabilir. Keşke bakıp öyle açsaydım. Açtım, kapıda polis! Necmettin evde mi, diye sordu. Dondum, donduk. Necmettin’de koridorda içerden bakıyor. Bir şey olmaz dedi. Her kes dondu. Şaşırdı. Polislerde bir sevinç. Polis şaşkınlığı geçince giyin gidiyoruz dedi. Necmettin üzerinde para vardı, hemen onu bana verdi. Ev aranırken tuvalete gitme fırsatı buldu. Neyse orada üzerindeki bir notu imha etme fırsatı bulmuş. Aldılar gittiler. Bir iki saat sonra geldiler. Eczaneyi arayacağız dediler…(3)

(1)Kalemimden sayfalar.Necmettin Büyükkaya.s.108-109
(2)Kalemimden sayfalar.Necmettin Büyükkaya.s.392
(3) Cemile Büyükkaya, Serdil Büyükkaya ile İsfendiyar
Eyyuboğlu görüşmesi bant çözümleri. 18.12.2005,,,,

Şirove

  1. Ali BURAN on Ocak 29th, 2009 14:51
    NECO ile ilgili DDKO kurucu üyeleri bilgileri eksiktir. İstanbul DDKO 27 Mayis 1969 de Kurucu üyeleri şunlardır.
    Necmettin BÜYÜK KAYA,Hikmet BOZCALI,Mehmet TÜYSÜZ,Ali BURAN, Mahmut KILIÇ,Leyla EJDER, Ali Haydar EMRE Mehmet CAN , Sabri ÜNLÜ İbrahim ÖNEN.Ahmet Zeki OKÇUOĞLU Ali Yilmaz BALKAŞ..
    Kuruluşundan kapanıncaya kadar görev alanlar ise,Necmettin Büyükkaya , Hikmet Bozcali, Ali Buran, Leyla Ejder, Mehmet Tüysüz, Ali Haydar, Emre Mehmet Can, Sabri Ünlü, İbrahim Önen, Ömer Bakal , Fevzi Yardimci , Mahmut Kiliç , Aydin Yümlü , M.Ali Aslan , Aziz Yilmaz, Sait Bozgan , İbrahim Yüksekkaya , Fazli Can Kadir Akgüneş , Salih Kaynak, Mustafa Doğan Özbay , Ahmet Zeki Okçuoğlu , Mehmet Balamir , Sait Pektaş , Şakir Elçi, Ali Yilmaz Balkaş, Agah Uyanik, Kadri Çağli, Hüseyin Azkan , İlhami Yaban

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu – 4 / Nezîrê CIBO

Fransız İşgaline Karşı Kürt Direnişi ve Beyandur Olayı: Fransızlar Cezireye geldiklerinde Şamar Aşiret reisi Mişel Başo El Erba onları “memnuniyetle karşıladı”. Böylece Fransız desteğini alarak rakibi Tay aşireti ve Kürtlere karşı avantaj elde etti. Şamar liderinin kışkırtmasıyla Fransızlar, Kürtler üzerindeki baskılarını arttırdılar. Birçok Kürt aşiret reisini tutukladılar. Bunların birçoğunu Beyandur köyünde boğazlarına kadar toprağa gömdüler, sonra da aç köpekler saldırtarak hepsini öldürdüler. Suriye Komünist Partisi yayın organ Direseti İştiraki ’de 1985 yılında yayınlanan bir yazıda olayla ilgili şunlar yazılıyordu: “Fransızlar Beyandur köyünün tepesinde bir kışla kurmuşlardı ve Kürt ileri gelenlerini tutuklayıp onları canlı halde boğazlarına kadar toprağa diktiler. Osê isminde (Tilminar köyünden) birini öldürdükten sonra diğerlerini de bu şekilde toprağa dikip üzerlerine aç köpekler saldırtarak öldürttüler, diğer aşiret reisleri kaçtı, tutuklanan bazıları ise sürgün edild

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı - 1/ Nezirê CIBO

Hevêrkan Aşiret Konfederasyonu ve II Haco Olayı / Nezirê CIBO Nezîrê CIBO Kürt tarihi; istilacılara, yağmacı ve çapulculara karşı başkaldırılar tarihi olduğu kadar ihanetler ve iç çatışmalar tarihidir de. Kürt özgürlük hareketlerinde de bu ikili at başı gitmiştir. Başlayan her başkaldırı beraberinde ihanetin izlerini de taşımıştır. Büyük ozan Ahmedê Xanî’nin Mem û Zîn ‘indeki büyük aşk ile aşıkların peşini hiç bırakmayan o kötü adam Bekoewan gibi… Kuşkusuz  bu doğal bir diyalektiktir. Özgürlük-kölelik, aydınlık-karanlık, gerçekliğin iki yüzüdür. Biri olmadan öteki olmaz. Ancak onurlu ve insanca bir yaşam için aydınlığın karanlığa, özgürlüğün köleliğe baskın gelmesi de bir zorunluluktur. Kürt insanı bugüne kadar bütün uğraşlarına rağmen aydınlık yüzü görememiş ise, bunu engelleyen birçok nedenin başında bu iç çekişmeler, siyasi çatışmalar, aşiretler arası kavgalar, kan davaları ve ihanetler vardır. Tarihimizin bu dramatik olduğu kadar ders verici sayfaları ne yazık ki yeteri

Turabidin’den Baltık’a

Kürt Toplumunda Aşiretin Önemi